301 madencinin hayatını kaybettiği Soma’daki maden faciasının üzerinden yaklaşık 3 yıl geçti. Davada ise sona yaklaşıldı. 18 Nisan’daki duruşmada savcının son görüşünü açıklaması bekleniyor. Davanın sonucunu merakla bekleyenlerden biri de acısı ilk günkü gibi taze olan Alime Gümcur. Hâlâ eşi Recep Gümcur’un hatıralarıyla yaşıyor.
Alime Gümcur, acısını belki de hafifletecek tek şeyin dava sonucu olduğunu söylüyor. Soma’da 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen ve 301 madencinin hayatını kaybettiği faciayla ilgili 13 Nisan 2015’te görülmeye başlanan davanın son aşamasına gelindi. Davanın 18 Nisan’da (bugün) yapılacak duruşmasında savcının mütalaasını vermesi bekleniyor.
AİLELER 18 NİSAN’I HEYECANLA BEKLİYOR
Türkiye gündemi referandum oylaması sonuçlarına kilitlense de 301 madencinin ailelerinin gözü, kalbi 18 Nisan’da. Soma’da ailelerin acıları da hâlâ ilk günkü gibi. Hele içlerinde biri var ki onun yaşadıkları herkesten farklı. Alime Gümcur 3 yıl önce maden faciasında kaybettiği eşi Recep Gümcur bir gün gelecekmiş gibi yaşıyor. Eşinin madene giderken bıraktığı ceketi, yeleği askıda, ayakkabıları kapının önünde bekliyor. Evinde eşyanın yerini bile değiştirmeyen Gümcur’un yatağının kenarında eşinin son giydiği pijamaları katlı duruyor. Tek istediğinin adalet olduğunu söyleyen Alime Gümcur, acısını belki de hafifletecek tek şeyin dava sonucu olduğunu anlattı. Çok istemelerine rağmen eşiyle çocukları olmadığını söyleyen Gümcur, dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’a bir kız çocuğuna annelik etmek istediğini belirtip, bakanlıktan yardım istediğini de yineledi. Faciada en çok şehit veren Soma İstasyon Mahallesi’ndeki tek katlı eve girer girmez sağdaki duvarda asılı bir madenci bareti, bir ceket ve yelek göze çarpıyor. O eşya yıllardır konulduğu yerde. Alime Gümcur, acılı bir gülümsemeyle karşılıyor; eşyaya usulca dokunuyor:
ONUN HATIRALARIYLA KOKUSUYLA YAŞIYORUM
“Onsuz bir hayata alışamadım. Hele her şeyde her yerde onun izi olan bu evde onsuz yaşamaya hiç alışamadım. Ne evi bırakıp gidebiliyorum ne de anıları bir kenara kaldırabiliyorum. Bu evi eşim Recep yapmıştı. Her yerde onun el izi var sanki. Fayansları, yerlerdeki taşları o döşedi. Duvarları o boyadı. Bunlar hiç unutulur mu? Burada onun hatıralarıyla, kokusuyla yaşıyorum. Evin içinde de giysileri duruyor. Temizliyorum, kokluyorum. ‘Canım’ diye seviyorum.
BİZİM DE İÇİMİZ YANDI O MADENLE BİRLİKTE
Kapının önündeki ayakkabılarını her gün silip olduğu yere koyuyorum. Bahçedeki ceketini giyip giderdi. Askıda duruyor böyle… 3 yıldır… Kaldıramadım. Ben bu yerdeki taşları, duvardaki onun el izlerini bırakıp nereye gideyim? Evimiz sanki o bir gün gelecekmiş gibi. Belki ‘Olur mu böyle şey’ diyecekler, gülecekler. Oluyor. Uzak diye, her gün gidemem diye şehitliğe defnedilsin de istemedim. Mezarı mahallemizdeki kabristanda. Gün aşırı gidiyorum. Ciğerimi parçaladı maden. Bu öyle bir acı ki kimseye anlatamadık. Kimse bizi anlayamaz. Bizim de içimiz yandı o madenle birlikte.”
EVLATLIK İSTEĞİNE YANIT BEKLİYOR
Alime Gümcur acısını belki de hafifletecek tek şeyin dava sonucu ve evlatlık isteğine gelecek yanıt olduğunu söyleyerek şöyle devam ediyor: “En büyük isteğim adaletin yerini bulması. Duruşmalara Akhisar’a gidiyorum. Artık sonuna geldi. En ağır cezayı almalarını istiyorum, Allah’tan diliyorum. Birbirimizi çok seviyorduk. 2001’de evlendik. 2009’da madende iş bulunca Soma’ya yerleştik. Kader böyle oldu. Şimdi kayınvalidemle bu evde onun hatıralarıyla yaşıyorum. Recep’le çocuğumuz yoktu. 12 sene tedavi oldum. Ama bir türlü olmadı. En büyük isteğimiz bir kızımız olmasıydı. Sonra ne yazık ki eşimi kaybettim. O zaman bakanımız evlatlık isteğimle ilgilenmişti. Çok sevinmiştim. Bir gelişme olmadı. Hâlâ eşimin hatırası için çok istiyorum. İnşallah benim de bir çocuğum olur.” dedi.