Gönülden gönle giden bir yol vardır ya hani göremediğimiz.
Kalbe düşen hassasiyet vardır ya hani en derinlerde hissettiğimiz.
İki damla gözyaşımız vardır ya hani döktüğümüz, en asil, en koca yüreklilerine.
Şark’tan garba, şimalden cenuba, Balkanlardan Turan ellerine, sonra Ortadoğu’ya, kutsal topraklara, ta ki Kırım’a, Endülüs’e, Viyana’ya Türk’ün marşının söylendiği, ezanının okunduğu, nazlı hilâlinin dalgalandığı daha nice mübarek ve şerefli topraklar vardır ya içimizde her biri ukde kalan hâlâ.
Her bir karış toprağı hasret hasret kabarmıştır ya gönlümüzde o koca vatanın.
Çanakkale’de koyun koyuna yatmaktadır ya hani o koca vatanın tüm evlatları.
Kimi Anadolu’nun hangi ücra köşesinden, kimi Üsküp, Bakü veya Şam’dan gelmişti de, Çanakkale’de yekvücut olmuşlardı ya hani bu vatanın gerçek sahipleri.
İstanbul’dan bir selam versek, ta ki Halep’ten, Musul’dan, Kerkük’ten alınır ya selamımız.
Ya da şöyle bir görünüversek Doğu Türkistan’da, setlerine setler çekmeye başlar ya o meşhur entrikacı cüceler.
İşte benim vatan mefhumum budur.
Sınırlar çizemezsiniz benim ayağımın erdiği, gönlümün sevdiği her neresiyse.
Eline cetveli alıp ta, santim santim hudut belirlemek, koca bir cihandan, büyük bir âlemden gelip, Anadolu ile yetinmek gücüme dokunur, gönlümü sızlatır benim.
Anadolu’da tutturduğum bir türkü dokunabilmeli ecdadımın at koşturduğu topraklardaki bir garibin yüreğine.
Ya da 17’lik delikanlılar aşklarını itiraf edebilmeliler bir Azeri türküsüyle Anadolu’nun göbeğinde sevdiklerine.
Erciyes’ten bağırdığımda duyabilmeli sesimi Tanrı Dağındaki kavim gardaş.
Oradan yankılanıp Hira Dağı’na uzanabilmeli sesim ve tüm kalbim.
İşte budur vatan mefhumum benim.
Samimiyet ile…
***
Söz Meclisi
Gönüllere sınır çizmek ne mümkün ki, vatan toprağına sınır çizebilelim.