Ayetler
Hayır! doğuların ve batıların Rabbine yenim ederim ki her halde biz onların (yani arapların) yerine kendilerinden daha hayırlılarını getirmeye elbette bizim gücümüz yeter ve kimsede önümüze geçemez (Kuranı Kerim el-Mearic 40,41)
Ey inananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsinki, Allah, kendisinin ( çok ) sevdiği ve onlarında Onu sevdiği, ( üstelik ) inananlara karşı alçak gönüllü , inkarcılara karşı güçlü , Allah yolunda cihad eden, yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu Allahın dilediğine verdiği bir nimettir. Allah herşeyi kaplar ve bilir. (Kuranı Kerim el-Maide 54 )
“İşte sizler Allah yolunda ( mallarınızı ) sarfetmeye çağırılan kimselersiniz. Kiminiz cimrilik yapıyor ama, ( O ) cimrilik yapan bilsinki , ancak kendine karşı cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer ondan yüz çevirirseniz, sizi ortadan kaldırır ve sizin yerinize , sizden olmayan ve sonrada sizlere benzemeyecek olan baaşka bir milleti getirir.” ( Kuran-ı Kerim Muhammed s. 38 )
And olsun! biz zikr ( yani tevrattan ) sonra zeburda da ;” Arza salih kullarım varis olacaklardır!” diye yazmıştık ( Kuran-ı Kerim el-Enbiya 105 )
” Onlar ki ; Eğer kendilerine yer yüzünde bir iktirad , mevki verirsek namazlarını dosdoğru kılarlar , zekat verirler , iyiliği emreder, kötülükten vaz geçirmeye çalışırlar. Bütün işlerin sonucu Allaha aittir” (Kuran-ı Kerim el-Hac 41 )
KUR’AN’da TÜRKLER’in Karakteri Hakkında ki AYET ve Açıklaması:
Fetih 16: Araplardan, geri bırakılmış olanlara de ki: “Siz yakında çok zorlu savaş veren bir kavimle çarpışmaya çağrılacaksınız. Ya onlarla çarpışırsınız, yahut onlar Müslüman olurlar. Eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verecektir. Yok eğer önceden döndüğünüz gibi yüz çevirirseniz, Allah sizi acıklı bir azapla cezalandırır”.
ARAPLARDAN gerizekalı olanlara de ki:
Talas Savaşı’ndan itibaren, çok ASKER bir kavimle çarpışacaksınız. Çarpışmaya çağrılacaksınız. Talas savaşında Zalim Haccac 12 bin Türkü KIYMA KIYMA doğrattı, esirleri öldürttü. Müslümanlığın Türk dünyasında yayılması yerine NEFRET ve zulüm tohumları attı. Bunun üzerine Türk dünyası Arapları yeniden ÇÖLLERE sürmeye geliyordu. İslamiyeti geldiği yere geri süreceklerdi.
Sonra bir MUCİZE oldu. “Ya onlarla çarpışırsınız, yahut onlar Müslüman olurlar”, sırrınca, ‘Satuk Buğra Han’ RÜYASINDA Müslüman oldu. Bu bir mucizeydi.
Çünkü Türkler içinde en milliyetçi ve cengaver ve de İNTİKAMCI devlet KARAHANLILAR’dır. Arabistan’a İslamiyeti geri sürecek ve Batı Göktürklerin öldürülmesinin hesabını soracak ZORLU ve YAMAN aşırı Türk milliyetçisi ve de Arap düşmanı olan KARAHANLILAR…
Öyle ki TÜRKÇE’den başka hiçbir dili kabul etmiyor. Onların efsane lideri ‘Buğra Han‘ birden ŞAMAN iken MÜSLÜMAN oldu. Resulullah rüyasında göründü ve onu etkiledi…Ve İslamiyet Arabistana geri sürülmedi. Tam tersine Haçlılar sürmek isterken, O Karahanlısı, Akhanlısı (Selçuklu) ve Selahaddin’i İslamiyete kale oldular.
Maide 54: Allah, yakında, kendilerini sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı boynu bükük, kâfirlere karşı başı dik bir topluluk getirecektir. Bunlar Allah yolunda savaşırlar, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu, Allah’ın, dilediğine yönelttiği bir lütuftur. Allah, yaratılışı ve yarattıklarını genişletir, her şeyi bilir.
BU AYET GELDİĞİNDE Resulullah’a soruldu. SİYER der ki: O zaman Resulullah, “Türkçeyi öğrenin, çünkü Türkçede SALTANAT vardır”.
“Yani bu millet kimdir ? Türkler midir ?” diye kuşku duyulmayacak biçimde ‘Resulullah’ SİYERdeki sözünü söyledi.
TÜRK’ün karakteri:
– Kendilerini sevdiği ve kendisini seven,
– Müminlere karşı boynu bükük,
– Kâfirlere karşı başı dik,
– Bunlar Allah yolunda savaşırlar,
– Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar.
– Bu, Allah’ın, dilediğine yönelttiği bir lütuftur.
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”
derken şimdiye kadar şöven olduğunu düşünenler, ARTIK DÜŞÜNMEYİN. Siz KUR’AN’DAN onaylısınız.
TÜRKLER HAKKINDAKİ HADİSLER
Bana benden önce hiç bir Peygambere verilmeyen 5 şey verilmiştir. ( bunlardan biride) benim bütün kırmızı ve siyah kavime Peygamber olarak gönderilmemdir ( Ebi Zer-Ğıfari )
Büyük çarpışmada (Malazgirt) harbinin o kan gövdeyi götürdüğü günlerde “kırmızı çehrelilere” ( TÜRKLERE ) müjdeler olsun! Allah”a yemin ederimki insanlar çatlasada patlasada Allah onları , hem bu dünya , hemde öbür dünyada kesinlikle mükafatlandırılacaklardır ( Tubeyin kab)
şanı yüce olan Allah şüphesiz bana (ümmetime kırmızı çehreliler sayesinde ) İranı ve Bizansı ele geçirmeyi vaad etti. Bundanda öte ; onların karılarını , çocuklarını , kölelerini , ve bütün hazinelerini bana peşkeş çekti. Zira bana kırmızı çehrelileri (TÜRKLERİ) yardımcı kılmakla beni çok güçlendirdi. (Raşid b. sa)
Sizler deriden çizmeler giyen bir kavimle çarpışmadıkça kıyamet kopmaz. O kadarki sizler küçük gözlü kırmızı çehreli yassı burunlu yüzleri sanki örs üstünde döğülmüş ve üzeri derilerle kılıflı kalkanlar gibi sağlam (bir kavim olan) TÜRKLERLE çarpışırsınız ( Ey Ebu Hüreyre! ) insanların ( Allah katında ) en hayırlılarının , bu dine girmeden önceki devirlerde bu dinden en fazla yüz çeviren kimseler olduğunu görürsün. Oysa insanlar tıpkı ( has) madenler gibidir. cahiliye devrinde hayırlı olan kavimler İslam dinine girdikten sonrada bu dinin (en) hayırlıları olurlar. Sizden birinizin üzerine öyle bir zaman gelecekki ; bu kişi için beni görme isteği ; onun aile ferdleri ve mallarının bir misli daha o kimsenin kendine verilmesinden daha sevimli olacaktır. ( TÜRKLERDEN öyle insanlar geleceklerdirki onların Peygamberi sevme ve ona kavuşma sevgisinin önüne mal , mülk ve aile ferdleri de dahil hiç bir şey geçmeyecektir) (ebu hüreyre)
“Ey Ali ! sizler beni asfar ( rumlarla) çarpışacaksınız. Oysa sizden sonra onlarla asıl çarpışacak ( bir millet ) “İSLAMIN YÜZ AKLARI” uluları gelir. Onlar öyle kimselerdirki Allah yolunda cihad etmekten ; ne bir kınayanın kınamasından ve nede onlarn dedikodusundan aska çekinmezler” ( ibn Kesir )
Benim onlarla veya onlardan baıları ile birlikte olmam , sizlerle yada sizlerden bazıları ile birlikte olmamdan daha güvencelidir ( Nasıf, et-Tac fi Ehadis er-Rasul)
Türkler size dokunmadıkça sakın sizde TÜRKLERE dokunmayınız. Çünkü , Allah”ın ümmetine vermiş olduğu bu mülk ve saltanat nimetini ilk defa bu Kantura Oğulları onların elinden çekip alacaklardır” ( et- Taberani)
yakın bir gelecekte kantura oğulları ırak ahalisini ıraktan çıkaracaklardor. Sanki ben bunu gözlerimle görür gibiyim. Onlar kısık gözlü , yassı burunlu , değirmi yüzlü insanlardır (ebul-Kemal)
Sakın habeşiler size dokunmadıkça sizde onlara dokunmayınız (Türkler de böyledir). Hele TÜRKLER size ilişmedikçe sakın sizde TÜRKLERE ilişmeyiniz (onlara saldırmayınız) ( en-Neseş)
TÜRKLER size dokunmadıkça sizde TÜRKLERE dokunmayınız. Zira onlar çok sert ve haşin tabiatlı insanlardır (el-Cüveyni)
müslümanlar ; yüzleri örs üstünde döğülmüş ve derilerle kılıflı kalkanlar gibi (sağlam) bir kavim olan TÜRKLERLE çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Onlar yünden yapılmış elbiseler giyerler ve yünden yapılmış çarıklarla yürürler.(Sahih-u Müslim)
Allah bu ümmete mevalilerden bir ordu gönderecektir. onlar ata binmede Araplardan çok üstün silah kullanmada onlardan çok daha mahirdir. İşte Allah bu dini onlarla yeniden ihya edecektir!
çok yakın bir gelecekte Allah (C.C) ellerinizi (yurt ve yuvalarınızı) bazı yabancılar (TÜRKLER)’le dolduracaktır. Onlar aslanlar gibi cesurdurlar. Harblerde düşmandan yüzgeri edip kaçmazlar. İşte bunlar ; daha önce sizin harbettiğiniz kavimlerle harbedecekler ve sizin ganimetlerinizide onlar yiyeceklerdir. (harblerde aldığınız ganimetler bundan böyle onların eline geçecektir) ( et-Taberani)
İstanbul ; onun böbreği ele geçirilinceye kadar feth olunmayacaktır. ya böbreği neresidir diye sorulduğunda o, AMURİYE demiştir ( el-Fiten)
İstanbuldan önce ve İstabnbul ise ROMADAN önce mutlaka fethedilecektir (el- fiten)
Ülkeleri ( düşmana karşı) koruma gücü on kısma ayrıldı : Bunun dokuzu TÜRKLERE ve biri diğer milletlere verildi. Yine böyle, cimrilikte on kısma ayrıldı ; bunun dokuzu iranlılara vbiride diğer milletlere , cömertlikte on kısma ayrıldı ; dokuzu ehli Sudana biride diğer insanlara , haya da on kısma ayrıldı ; dokuzu kadınlara , biride diğer insanlara , hased ( nifak ) de on kısma ayrıldı ; dokuzu araplara biri diğer milletlere , kibirde n kısma ayrıldı ; dokuzu rumlara biri diğer milletlere verildi ( et- Taberi)
ben onların isimlerini , babalarının isimlerini , hatta (harb meydanlarında) binmiş oldukları atların renklerini dahi pekala biliyorum. onlar, o dehşetli günlerde yer yüzünün en hayırlı süvarileri (yani akıncıları) dır
siyah sancaklılar gelinceye kadar harbler kendi aranızda olacaktır. Daha sonra (hazar) Türkleri baş kaldıracak ve sizler onlarla çarpıacaksınız. bundan sonra bineklerinizin sırtındaki eyerler henüz kurumadan Mağrip halkı isyan edecektir. ( el-fiten)
Mümmetimden bir kavim hindistana gaza ederler ve oraların fethini Allah onlara nasib eder. o kadar ki hind hükümdarları boyunları demir zincirlerle bağlı (esir) olarak gelirler . İşte Allah onların günahlarını bütünüyle affedecektir ( el-fiten)
Mümmetmden iki askeri birlik vardırki Allah onları cehennem ateşinden mutlaka koruyacaktır. Bu birliklerden biri hindistana gaza eder ve diğeri ise HZ İSA( a.s) ile birlikte olur ( ve ona yardım eder) (et-tac fi ehadis er-rasul)
Allahın ordusu idi. onları Cenab-ı Hak doğu cihetine yerleştirmişti. adını bizzat kendisi TÜRK olarak koymuştu. herhangi bir kavme öfkelendiği zaman , onlardan bu TÜRK olrdusu ile intikam alırdı( el-kaşgari nin bir sözümü yoksa hadismi tam emin değilim)
Yüce Allah”ın HZ ADEM”i yarattığından bu güne kadar , şu sema gölgesinin altında katledilmek suretiyle öldürülenlerin en hayırlıları şunlardır: bunlardan birincisi Habildir. onun kardeşi Kabi melun öldürmüştür… Daha Rumların kanlı harblerinde öldürülenlerdir. bular bedir harbinde öldürülen ( mümin) ler gibidir. Daha (moğol ) Türklerinin öldürdükleridir. bunlar Uhud harbinde ölen (müslüman) lar gibidir ( el- fiten)
ben bu kan gövdeyi götüren harblere hele bir ulaşabilsem, ondan önceki (harbler) bana hiç gelir ve ondan sonra olacaklara aldırış bile etmem. Zira o kan gövdeyi götüren harb en büyük harbdir ve DECCALİN harbinden daha büyüktür. Zira deccalin ordusu bir milletten oluşur . bu harbi yapanların ordusu ise birçok milletten oluşur( konusu geçen harb malazgirt savaşıdır ve karşı tarafta 12 kralın toplam 80 sancak altında 12şer bin askeri vardır ki bu 960 bin düşman eder TÜRK ordusu ise 25bin kişidir yani aradaki fark 38.4 kattır hadis el fiten den alınmıştır)
Rumlar A”mak (antakya) ve mercidabık”a inmeden önce kıyamet kopmayacaktır. İşte bu sıralarda , onların karşısına şehirdeki bir ordu dikilir ki, bunlar yer yüzünün en hayırlılarıdır. Her iki ordu harbetmek üzere yerlerini aldıklarında Rumlar ;
“bizimle (Araplar, yani) bizim karılarımızı ve çocuklarımızı esir alanlarla aramızdan çekilinki viz onlarla çarpışalım. Müslüman (askerler) bunu kabul etmezler ve şöyle derler ;
“Sizinle (bu) kardeşlerimizin arasından Allah”a and olsunki asla çekilmeyeceğiz.
bu sırada harbde başlamış olur. Müslümanların üçte birisi (harbetmeden) mağlup olur. Allah onların hiçbir zaman tevbelerini kabul etmesin. Bu arada müslümanların üçte biride öldürülür, bunlar Allah katında en yüce şehitlerdir. Askerlerin geri kalan üçte biri Rumları yener ve fetihlerine devam ederler, ayrıca bir fitneye de düşmezler. İşte İstanbulu da bunlar (TÜRKLER) fethedecektir. (ebu hüreyere)
Allah katında en ulu şehid şüphesizki denizlerde yapılan harblerde şehit olanlardır. Sonra ise Antakya ve civar kasabalarında (Rumlara karşı) şehit olanlar, daha sonra ise Deccal”a karşı şehit olanlardır ( Abdullah b. amr b. el-Astan)
Kan gövdeyi götüren asıl o büyük harpler başladığında , Şamdan bir ordu çıkar. İşte bunlar Allahın gelmiş geçmiş en hayırlı kullarıdır ( sözü edilen ordu halifenin TÜRKlerden oluşan ordusudur.) (el fiten)
Utbe b. Nafi”den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir ; Bir gazada AllahIN ELÇİSİ (S.A.S ) ile beraberdik. Hz. PEYGAMBERe batı tarafından ve üzerlerinde yün elbiseler bulunan bir kavim geldi. Onlar kendisine bir tepenin yanında kavuşmuşlardı. Onlar ayakta , Hz. PEYGAMBER ise oturuyordu. İçimden bir ses bana dediki ; ” Şunların yanına git de onlarla PEYGAMBERİN arasında dur! Ona bir baskın yapmasınlar!” Sonra (kendi kendime) onlarla bir sır konuşur, dedim ve yanlarına vararak onlarla Hz. PEYGAMBER”in arasında durdum (ve o konuşmalardan ) dört kelime belledim, bunları elimle de sayarım, (Hz.PEYGAMBER onlara şöyle diyordu) ;
Sizler ( araplar ) Arap yarımadasına gaza edeceksiniz. Allah onu size fethedecektir. Sonra İran”a gaza edeceksiniz. Allah orasını da size fethedecektir. Sonra sizler ( Osmanlı Türkleri ) bizansla gaza edeceksiniz. Allah ırasubu sşze fethedecektir. Sonra yinesiz ( Osmanlı Türkleri ) Deccala gaza edeceksiniz. Allah onuda fethedecektir.” Bunun ğzerşbe Nafş ” ya Cabir! Biz Bizans ( toprakları ) fethedilmedikçe Deccalın çıkacağını zannetmiyoruz dedi”
Amir b. Avr”ın rivayet ettiğine göre ; Hz. PEYGAMBER (S.A.S) şöyle buyurmuşlardır : “Sizler (rumlarla olan) en uzak sınır boylarında (mesela) Bevla da düşmana karşı nöbet tutmadıkça kıyamet kopmayacaktır” ; Ondan sonra Hz. PEYGAMBER
– “Ey Ali! Ey Ali! Ey Ali!” diye seslendi. Hz. Ali,
– “Anam babam sana feda olsun Ey AllahIN ELÇİSİ (buyurunuz)” dedi . Bundan sonra Hz. PEYGAMBER şöyle buyurdu ;
“Sizler Rumlarla mutlaka çarpışırsınız! Ne varki sizden sonra ” İslamın yüz akı” bir ordu ( OSMANLI ) gelir ve Rumlarla, asıl onlar çarpışır. Onlar öyle kimselerdirki ; Allah yolunda olmaktan ve bir kınayanın kınaması ve nede dedikodusundanhiç korkmazlar. İşte onlar tesbih ve tekbir sesleri ile İstanbulu fethederler. Ordanda daha önce hiç bir yerden alamadıkları miktarda öyle çok ganimetler elde ederler. Onlar bu ganimetleri aralarında kalkanları ölçek yaparak taksim ederler.
Kostantiniyye (İstanbul) mutlaka fetholunacaktır Onu fetheden kumandan ne ulu kumandan , onun askerleri ise ah ne iyi askerlerdir.
İstanbulu ; Allahın evliyaları ( dostları ) olan kavimlere Allah nasip edecektir. Artık Allah onlara bir daha ölüm , hastalık , bela ve musibet yüzü göstermeyecektir. ( el-Fiten )
İstanbulu fetheden zatın adı da benimki gibi Muhammed olacaktır ( el-Fiten ) ( Mehmet ismi Muhammed isminin Türkçe yazılışıdır )
Nefsim elinde olan Allah”a yemin ederinki ; yılanın sıkışıp hücresine girdiği gibi , imanda sıkışacak ve sonunda şu iki mescide ( mekke ve Medineye ) çekilecektir… Bu sırada AHHALta öfkelenir, kılıncıyla onlara darbe ve mızrağı ile onlara hucum eder. ( Abdullah b. amra ; “Ey Abdullah Allahın kılıncı ve mızrağından maksat nedir? diye soruldu o da : émümin kullarunun kılıncı ve oku olmalıdır!” dedi). Artık bundan sonra Rumların hepsi helak olur. Sonra bu (TÜRKLER) Rum ülkelerine alırlar, onların bütün kalelerini ve şehirlerini tekbir ve tehlil sesleri ile ele geçirirler. En sonunda Heraklenin şehrine (İSTANBUL) gelirler ve Halici karşılarında (bir çarşaf gibi ) yayılmış olarak bulurlar. Daha sonra orayı (istanbulu) tekbir ve tehlil getirerek gth ederler. Onlar kükreyen tekbir sesleriyle öyle hucum ederlerki, surların bir tarafı düşer, sonra bir kere daha (ufukları dolduran ) tekbir sesleri ile hucum ederler bu defa surların diğer kısmı düşer. Ne varki surların denize bakan (haliç) kısmı düşmez. Bundan sonra onlar ROMAya yürürler ve orasınıda tekbir sesleri ile elegeçirirler. İstanbuldan öyle çok ganimet alırlarki onlar o gün ganimetleri (altınları) sayarak değil, ölçek , ölçek taksim ederler” (el-Fiten)
“Allah müminlerin (ordusu)na İstanbul ve Romayı tesbih ve tekbir sesleri ile fethini nasin etmedikçe kıyamet kopmayacaktır ( Amr. b Avf)
“Mülk ve bir diğer ifadeye göre hilafet, taki kırmızı benizli , sanki yüzleri örs üstünde döğülmüş , derilerle kılıflı , sağlam kişiler olan (TÜRKLER ) bu ululukta (hilafette) onlara üstünlük sağlayıncaya kadar , mutlaka benim torunlarımın elinde olacaktır. (Bundan sonra hilafet artık TÜRKlere geçmiş olur) (el-Hamevi)
“TÜRK dilini mutlaka öğreniniz. Zira mülk ve saltanat uzun süre onların ellerinde olacaktır” ( el-Kaşgari ,Divan-ı Luğat et-Türk )
“Ümmetimin emirliğine (yani hilafete) en sonunda Kantura Oğulları (TÜRKLER) sahip olacaklardır.”
Asırlar boyunca İslâm’ın bayraktarlığını yapan Türkler’in, henüz müslüman olmadan önce cihanşümûl bir devlet kuracakları ve İslâm’ı dünyanın dört bir köşesine yaymak için büyük fetihlerde bulunacakları Kur’ân-ı kerim’de ve Hadis-i şerif’lerde açıkça bildirilmişti.
Nitekim cifr ilmine vâkıf olan bazı ârifler, kimi zaman Âyet-i kerîme’lerin gizli mânâlarına nazar ederek, kimi zaman da bizzat kendi müşâhadeleriyle pek çok beldenin fetih tarihini ve ileride zuhûr edecek pek çok hâdiseyi önceden haber vermişlerdir.
Korkut Ata’nın Âhir Zamân’a Kadar
Uzanan Büyük Bir Devleti Müjdelemesi:
Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan asırlar önce, “Resûlullah Aleyhisselâm zamanına yakın” Oğuzlar’ın “Bayat boyından, ‘Korkut Ata’ dirler bir er” zuhur etmişti. Bu zât halkın “Dede Korkut” ismiyle tanıdığı kimse olup, “Oğuz’un ol kişi tamâm bilicisiydi.” Keşif ve kerâmet sahibi bir zât olduğu için “ne dir ise olur”du. Türkler’in gelecekteki durumlarına nazar edip, onlara “gayıbdan dürlü haber söyler”di.(1) Nitekim bir gün onlara: “Âhır zamanda hânlık geru Kayı’ya değe, kimesne ellerinden almıya, âhır zaman olup kıyâmet kopınça.”(2) müjdesini vermişti. Kayı boyundan gelecek seçkin bir hânedânın, âhir zamana kadar pâyidâr olacak büyük bir devlet kuracağına işâret eden Korkut Ata’nın “bu didüği ‘Osmân nesli”nden başkası değildi.(3)
Fâtih Sultan Mehmed dönemi târihçilerinden Rûhî Çelebi, “Târîh-i Rûhî” adlı eserinin giriş kısmında bu rivâyete dayanarak, “Korkut Ata”nın, hanlığın “Oğuz Hân vasıyyeti mûcebince âhir (sonunda) Kayı Hân evlâdına” düşeceğini, “Tâ kıyâmete dek ol nesilden ânı kimesne”nin alamayacağını müjdelediğini(4) bildirmiş ve; “Bundan zâhir olur ki, ‘Âl-i ‘Osmân saltânâtı sâ’ir selâtîn (diğer sultanların) saltanâtına nisbet ne mertebedür!” demiştir.(5)
Korkut Ata onlara bu müjdeyi verirken, böyle bir devletin kurulup kurulmayacağını hiç kimse bilmiyordu. Ancak aradan uzun asırlar geçtikten sonra Korkut Ata’nın sözü tecellî ederek, Kayı boyuna mensup olan Osman Gâzî gerçekten de bir devlet kurdu ve kurduğu bu devlet hükmünü âhir zamana kadar yürüten en büyük Türk devleti oldu.
Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh-
Hazretleri ve “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî
Devleti’l-‘Osmâniyye” Adlı Eseri:
Türkler’in gelecekteki intişârına ve hükümdarlarına dâir en esrârengiz haberleri veren zât, “Şeceretü’n-Nu‘mâniyye fî Devleti’l-‘Osmâniyye” adında bir risâle yazarak, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu yetmiş sene öncesinden haber veren Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri’dir.
Hazret Osmanlı Devleti ve hükümdarları hakkındaki bu keşfini “Cifr ilmi”nden ve kendi ifâdesiyle; “Elif. Lâm. Mim. Gulibetir’r-rûm.”(6) ifâdeleriyle başlayan Rûm sûresi’nin ilk beş Âyet-i kerîme’sinden çıkarmıştır. Âyet-i kerîme’deki gizli esrârı “murâkabe hâlinde ‘Ali -kerremallâhu te‘âlâ vechehû-ya” soran Hazret, kendisinden “Onun adı ‘Şeceretü’n-Nu‘mâniyye’ (soy şeceresi) ile konur!”(7) cevâbını alınca, bu hükmün “Devletü’l-‘Osmâniyye’ zamânında vâki‘ olacağını” öğrenmiş(8) ve Allah-u Teâlâ’nın kendisine bildirmesiyle, “onlardan hilâfeti kâ’im kılacak olan kimseye ve her birinin zamanına, hilâfetine ve askerlerine dâir” pek çok sırrı keşfedip önceden haber vermişti.(9)
Hazret, adı dahi başlı başına bir kerâmet olan bu eserinde Osmanlı hükümdarlarından bazılarının isimlerinin baş harflerini ve yaptıkları bazı meşhur fetihleri açıkça bildirmiştir. Nitekim dergimizin geçen sayısında bu eseri ayrıntılı olarak incelemiş ve Hazret’in eserde “Mîm”le Fâtih Sultan “Mehmed”e, “Sîn”le Yavuz Sultan “Selîm”e, “‘Ayın”la “Abdülâzîz”e, diğer “‘Ayın”la İkinci “Abdülhamîd”e ve son “Mîm”le “Mehmed” Vâhideddîn Hân’a işâret edip, ardından “âhir zamân”ın “büyük fitne” devrine ulaşılacağını bildirdiğinden söz etmiştik.(10)
Rûm Sûresi’ndeki “Edne’l-’Ard” Lâfzı İle
“Edirne”nin Fethine İşâret Edilmişti:
Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde mühim işler gören ve talebeleriyle yaptığı gazâlarda rumları canından bezdiren, Rumeli’deki eren-gâzîlerin öncüsü Seyyid Sarı Saltuk Baba, yaşadığı müddetçe halkı hep Edirne’nin fethine teşvik etmiş, ancak fethin müyesser olduğunu göremeden vefât etmişti. Hazret’in vefâtından sonra, vasiyeti gereği bu vazîfeyi Server Ayas-ı Rûmî Hazretleri üstlenmişti.
“Saltuknâme”de belirtildiğine göre; Ayas Gâzî bir gün “Edrene’den taşra” çıkıp, uzaktan hayranlıkla “şehre nazar urdı”ktan sonra, “ol yirde” uykuya dalıp, “ol gice düşinde (Hazret-i) Fahr-i ‘Âlem’i” görmüş,(11) Fahr-i Kâinât -sallAllahu aleyhi ve sellem- kendisine Edirne’nin fethini müjdeleyerek; “Server, biz cân göziyle bu Edrene’yi görüp durıruz! Cennet buka‘alarundan bir buk‘a (bahçelerinden bir bahçe)dür, cennet bunuñ zâhir üstindedür. Hakk Te‘âlâ Hazreti buna nazar idüb, Kur’ân’da ‘Rûm’ dimişdür ve Rûm’uñ bu aslıdur. ‘Elif. Lâm. Mîm. Gulibetü’r-rûmu fî edne’l-’ard’(12)dan murâd bu Edrene’dür. Bunda müslimânlık nusret ve ferâhlık bulup dâ’im kuvvet bula; ‘Yefrehu’l-mü’minûne bi-nasri’llâh’(13) (‘Mü’minler Allah’ın yardımıyla sevinmiş’) ola! ‘el-’Emr’(14) (‘Allah’ın emri’) târîhinden ki, bu ‘Biz‘’(15) (‘birkaç’) ‘adedinden mevcûddur. Çün ol hîn (o zaman) ola, benüm ol kavî (kudretli) ümmetüm bu diyârda gelüb cem‘ olısar (toplanır)lardur ve benî ‘asfer’le (haçlılar’la) bunlar ceng idüb helâk eyleyiserlerdür. Ve ‘İsâ ‘Aleyhi’s-selâm Mehdî’ye leşker (asker) olub küffârı kat‘ idiserdür. Hakk Te‘âlâ (bu şehri) deccâl çıkduğı vakıt ânıñ şerrinden saklaya, âna göstermiye, gâzîler yüzi-suyına halâs eyleye. Bu yir kavmi kuvvette(dür), bu yir dârü’l-İslâm’dur, fitneden emîn kılınmışdur. Hattâ benî ‘asfer’le müdârâ idüb, harâc virelüm deyû sulh ideler, soñra fırsat bulıcak kıralar, amân virmeyeler. Kâfirler eyideler (söylerler): ‘Bizümle sulh eylediñüz, bizi nîçün kırarsız?’ dirler. Bunlar eyideler (derler): ‘Ol sulh zarûretle olmışdur, şimdi ne zarûret?!..’ diyeler. Ve dahî Hakk Te‘âlâ’nuñ kudretiyle bu şehrüñ yanında iki câmi‘ bünyâd ola, birinde namâz kılan Hacc sevâbın bula ve birinde Kudûs-i mübârek hâssasın bula! İmdi Server, Kâbe’de ve Kudûs’te nâfile namâz kılmakdan, gazâ olduğı yirde niyyet-i gazâ deyüb kılıcı üzere yatup uyumak sevâbludur. Bu yir husûsâ gâzîlerün ocağıdur, mübârek yirdür. Dînüm gülbangın bu yirde ururlar, yidi kat gök melekleri ânı işidüp tekbîr iderler. Benüm sizlere vasıyyetim budur; gazâyı elden komañuz!” buyurmuştur.(16)
Gerçekten de kısa bir süre sonra Edirne fethedilmiş, işâret buyurdukları o iki câmii inşâ edilmiş ve rum’un en önemli kalesi olan bu şehir artık bir İslâm yurdu hâline gelmiştir.
Akşemseddîn -kuddise sırruh-
Hazretleri İstanbul’un Düşeceği Günü Nasıl Bilmişti?
İstanbul’un fethinden sekiz asır önce, Resûlullah Aleyhisselâm tarafından; “Kostantîniyye elbette fetholunacaktır. Ne güzel kumandandır onu fetheden kumandan! Ne güzel askerdir onun askerleri!”(17) Hadîs-i şerîf’iyle taltif edilen Fâtih Sultan Mehmed’in ve askerlerinin “Kostantîniyye’yi feth” edeceği “Âyet-i kerîme’de dahî gelmiş” olup, Kur’ân-ı kerim’de geçen “Beldetün tayyibetün = Seçkin belde”(18) ifâdesi “hisâbınca”, gerçekten de şehrin düşüşü “Hazret-i Risâlet’üñ -‘aleyhisselâm- hicretinüñ sene’-i 857”sinde gerçekleşmiştir.(19)
Nitekim Hüseyin Enîsî’nin “Menâkîb-ı Akşemsüddîn” adlı eserinde kaydettiğine göre, fetihten sonra Akşemseddîn Hazretleri’ne “vakt-i fethi” nasıl “ta‘yîn eyledüği”nden sorup; “Gâ’ibi neden bildüñ ki hükm eyledüñ?” dediklerinde; “Karındaşum Hızır ile ‘ilm-i ledünnî’de Kostantîniyye’nüñ fethini vaktiyle istihrâc eylemişdük (çıkarmıştık). Kal‘a feth olındıkdan soñra Hızır karındaşumı gördüm; kal‘a duvârı üzerine çıkmış, ayakların salınmış oturmuş(tu).” cevâbını vermiştir.(20)
Yavuz Sultan Selîm Hân’a Mısır’ı
Fethedeceğini Müjdeleyen Ârif:
Âlî’nin “Künhü’l-Ahbâr”ında naklettiğine göre; Yavuz Sultan Selîm Hân “Şâm-ı şerîf” şehri “fetholunduğı târîhde, Hazret-i Şeyh-i Ekber’üñ mezâr-ı şerîf’inde âkif” ve “‘ilm-i cifrüñ” sırlarına ve inceliklerine “vâkıf” bir “‘ârîf”le karşılaşır ve kendisiyle sohbet ederken “cifr” ilmiyle ilgili “nice esrâra” muttalî’ olur.(21) Böyle büyük bir zâtla konuşmasına “ruhsat virilmiş” olmasını fırsat bilen pâdişah, bu zâta “bir gün kendü hâllerini dahî su’âl” kılıp; “‘Mısr’ın otsuz ve susuz beriyyesinden (arâzîsinden) geçüb âna vâsıl olmak ve feth-u teshîri ile beyne’l-mülûk (hükümdarlar arasında) imtiyâz bulmak müyesser midür?’ deyû sorarlar. Ol ‘azîz dahî güftâre (söze) gelüb: ‘Sizüñ Mısr’ı feth ideceğinüz Kur’ân-ı ‘azîmle sâbitdür! Hemân turman, teveccüh buyurun!” dedikde; ‘Ne vechile (şekilde) ve hangi makûle nass (söylenmiş söz) ile sâbitdür?’” diye sorunca, “‘Ve lekad ketebnâ fi’z-Zebûri min ba‘di’z-Zikri enne’l-’arda yerisuhâ ‘ibâdiye’s-sâlihûn’ : (‘Zikir’den sonra Zebûr’da da yazmıştık ki; yeryüzüne sâlih kullarım vâris olacaktır.’)(22) Âyet-i kerîme’sini okuyub”, bu Âyet-i kerîme’deki “‘ard” lâfzının “cifriyye” kâidesine göre “Mısr”a, “Ve lekad” lâfzının ise onu fethedecek kimsenin “ism-i şerîfi”nin “Selîm olduğına işâret” ettiğini söylemiş; “Zikr” lâfzının hicrî “tokuz yüz yigirmi” târihini gösterdiğini ifâde ederek, pâdişâha Mısır’ı “ol târîhden soñra” fethedeceğini haber vermiştir.(23)
İstanbul’un fethini müjdeleyen Resulullah Aleyhisselâm’ın; “Türkler sizinle savaşmadıkça siz onlarla savaşmayın! Çünkü Kantûrâ soyundan gelen şu Türkler, mülkü ve hilâfeti ümmetimin elinden çekip alacaklardır.”(24) Hadîs-i şerîf’indeki müjdesini de, bu Âyet-i kerîme’ye göre Yavuz Sultan Selîm Hân’ın gerçekleştireceğini keşfeden bu zât; “‘Benüm sâlih kullarım ol yire vâris olur!’ deyû, Hazret-i Hakk sizi tavsîf buyurmuşlar!” diyerek, pâdişâhı “şâd idüb sevindürmiş”ti.(25)
Nitekim “cifr ilmi”nin üstâdı olarak kabul edilen Hazret-i Ali -kerremallâhu vechehû- Efendimiz de; “Lâ büdde min Selîmi âl-i ‘Osmân yemlikü’r-rûmu ve’l-‘acem, sümme yemlikü cezîrete’l-‘arab.” : “Osmanoğulları’ndan Selîm’in Rûm’a, Acem’e ve ardından Arap diyârına hükmetmesi yakındır!”(26) buyurarak, fethin onun eliyle gerçekleşeceğini sekiz buçuk asır öncesinden bildirmiştir.
Saygılarımla .