Ülkemizde milli meseleler gündeme geldiğinde, devletimizin bekası, milletimizin istiklal ve istikbali söz konusu olduğunda şundan kesin olarak eminim ki; toplumun uzlaşamayacağı, oturup ta halledemeyeceği bir sorun neredeyse yok gibidir.
Bunun en son örneğini çok yakın bir tarihte malumunuz o kara gün olan 15 Temmuz’da çok iyi idrak etmiş olduk.
Tıpkı Milli Mücadele yıllarında, tıpkı emperyalizmin o en acımasız yüzüyle, yaptırımlarıyla karşı karşıya kaldığımız, tıpkı bağımsızlığımıza karşı alçakça tecavüze kalkışıldığı zamanlardaki gibi.
Üzerinden bir asır değil, bin asır geçse de, bu milletin kılcal damarlarına dokunulmayacağını, yaratılışı ve üzerine yüklenen misyon gereği fabrika ayarlarıyla oynamaya hiçbir kimsenin, hiçbir zümrenin veya hiçbir devletin cesaret edemeyeceğini, böyle bir çılgınlığı göze alabildiğinde de nelerle karşılaşabileceğini şanlı tarihimizde defalarca kez görüldüğü gibi o günde tüm alem, tüm cihan bir daha görmüş ve umarım ki idrakine varmıştır.
Bu milletin kodları öylesine bir itina ile yazılmış, kaderi ve hikâyesi öylesine harika bir zemin üzere tayin edilmiştir ki, hiç umulmadık zaman ve mekânlarda, hiç umulmadık bir tablo ile karşınıza çıkma becerisi bu milletten başka hiçbir millette bulunmayan bir meziyettir.
Vatan, millet ve bayrak üçlemesinin ne anlamlar taşıyabileceğini, bağımsızlık, hürriyet ve adalet üçlemesinin ise nasıl sağlanabileceğini bu millet tarih boyunca tüm dünyaya usanmadan defalarca sergileyip, göstermiştir.
İşte tüm bu durumlar neticesinde gerçekten büyük bir millet, kudretli bir devlet geleneğine sahip olmuştur.
Fakat gelgelelim uluslar arası camiada, beynelmilel çapta ortaya koyduğu bu yüce ruh halini, üstün milli reflekslerini kendi içerisinde, kendi bahçesinde de koruyabilmekte o kadar başarılı olamamıştır.
“ İnsan en büyük zararı kendi elleriyle yine kendisine verir” düsturu tarihimizin büyük bir bölümünde etkili olabilmiş bir kaide olagelmiştir maalesef.
Ne zaman ki kendi içimizdeki birliği, dirliği sağlayıp, ortak bir ülküye hesapsızca gönül verip, uğrunda kendimizden geçip “ biz “ makamına yükselmeyi başardığımızda, tamam olacağız.
İşte o gün sen ben kavgasından, şucu bucu ayrımcılığından sıyrılıp, yeniden biz ve yeniden bir ülkünün neferleri olacağız.
Dilde, tarihte, kültürde ve hatta dini inanç noktasında aynı kulvarda dörtnala ilerleyebildiğimizde özlemini çektiğimiz o yüce medeniyete, o kutlu “ Türk hülyasına” yeniden ve daha güçlü olarak kavuşmuş olacağız.
Samimiyet ile…
***
Söz Meclisi
Her şeyin özü bir de. Tarihin, kültürün, medeniyetin… Ve marifet o biri kutlu ülkülerle taçlandırabilmekte.