Anadolu’da Anadolulu kalabilmek zordur.
Anadolu coğrafyasında, insanı türlü gâvurlukların kucağına iten şer odaklarının kirli emellerinden beri tutabilmek zordur.
Anadolu’da zengin Anadolu kültür ve medeniyetini, derin tarih bilincini canlı tutup, o mirası yarın ki nesillere diri bir şekilde devredebilmek zordur.
Zira dış mihrakların gözlerini diktiği, geçmişten gelen tarihi hırs ve emellerinin zirve yaptığı topraklar işte tam da bu topraklar.
Bir asır evvel bu cânım topraklara gelip topla, tüfekle, türlü zorbalık ve kalleşlikle yok edemedikleri, bu topraklardan kovamadıkları Anadolu insanını yani bu toprakların asıl sahiplerini zaafları üzerinden hareketle masa başında mat etmeye çalışanlar da dış mihraklar dediğimiz bu gâvurlar ve bu gâvurlara hizmet eden dönmeler değil miydi?
Üzerinden bir asır geçmiş olmasına rağmen bu dış mihrakların haince emelleri şu cânım Anadolu topraklarında son bulmuş olabilir mi?
Ya da bu bir asırda Anadolu üzerindeki emellerine, arzularına ulaşmış olabilirler mi?
Veyahut tüm bunların aksine gâvur gâvurluğundan vazgeçer mi?
Karşı cephede vaziyet bundan ibaret iken, Anadolu insanı üzerinde yaşadığı toprakların manasını kavrayamadan, Anadolu topraklarında yaşamanın sorumluluğunu hakkıyla taşıyamadan, tüm dünyanın merkezinde, aşkın, hakikatin, şarkının göbeğinde yer almanın ne anlama geldiğini anlayamadan huzur içinde bu toprakların havasını soluyabilir mi?
Kısacası, üzerinde yaşadığı bu vatan toprağının kendisine “vatan” kılınmasının hakkını layıkıyla teslim edebilir mi?
Samimiyet ile…
***
Söz Meclisi
Vatan dediğimiz bu topraklar, en büyük kavganın, en manidar şarkının ve en derin aşkın yüreklerde filizlendiği, kaderin bize “kader” olduğu topraklardır.