İnsanın ait olduğunu hissettiği insanlar, çevresi, yaşadığı coğrafya sadece aidiyet duygusunu değil, o insanın dünyaya bakışını, dünyayı okumasını da yönlendiren, şekillendiren bir unsurdur.
İnsan sürekli gelişen, yeni, farklı kültürlerle bir araya gelebilen ve bu farklı kültürlerle etkileşim halinde olabilen bir varlıktır.
Doğal olarak bu etkileşimler sonucunda ve de bireysel olarak kodlandığı bilinç düzeyinin etkisiyle her insanın kişiliği ve bununla da birlikte kültürel kişiliği de bu sözünü ettiğim unsurlar aracılığıyla belli bir zeminde yer bulur kendisine.
Bunun yanında kişinin ruhsal, manevi dünyası, Yunus’un o eşsiz ifadesiyle; “ Bir ben vardır, bir de benden içerü” dediği öz benliği, hem maddi âlemde, hem de manevi ikliminde nerede konumlandığını, yönünün neresi olduğunu belirleyen şaşmaz ölçütüdür.
Aslına bakılırsa tüm sır, insanoğlunun dünyaya geldiği o ilk anda attığı çığlıkta saklıdır.
İşte o ilk çığlık, bir yandan dünyaya bir meydan okuma iken, diğer yandan bu dünyanın bu yeni doğan canlıyı ne kadar yorup, üzeceğinin de bir habercisidir.
Peki, bu dünya insanoğlunu hep üzmek için mi yaratılmıştır?
Ya da şöyle bir soru sormak daha doğru olacaktır.
İnsanoğlu bu dünyada hep üzülmeye mecbur mudur?
Hani büyük üstad, rahmetli “ Müslüm Baba”nın ifadesiyle; “ Ben hep yenilmeye mahkûm muyum? / Ben hep ezilmeye mecbur muyum? “ diyerek dünyadaki yaşamına isyanla dolu sorular yönelterek, dünyaya dargın, sitemkâr bir tavırla mı sürdürmelidir yaşamını?
Tabi ki hayır.
Böyle yaparak ne dünyasını güzelleştirebilecek, ne de dünyasından “intikamını” alabilecektir.
Bu konuda yapılması gereken her insanın kendisine has, kendi kişiliğine kalmış hususi bir seçimdir.
Her insan bu dünyaya karşı konumlanmasını, kendi öz kodları ve donanımları aracılığıyla sağlayacaktır şüphesiz.
Fakat bu konuda benim naçizane tavsiyem şudur:
“ Dünyaya her ne yönden, her ne gözle bakıyorsak bakalım, her şeyden önce gönlümüzün fısıldadığı ses üzere yola çıkalım. Zira işte o ses yanıltmaz insanı.”
Yine çok değerli üstad Ebubekir Abi ( Bekir Fuat )’nin o harika tespitiyle; “ Kendi sesine sahip çık dostum. Sadece ona. O yanıltmaz seni. Gerisini boş ver.”
Samimiyet ile…
***
Söz Meclisi
Kendi sesini kaybedenin, dünyaya sesini duyurabilmesine, dünya üzerinde konumlanabilmesine imkân yoktur.