Sonbahar havasını iyiden iyiye hissetmeye başladığımız şu günlerde psikolojimizi, içimizi, kendi havamızı da hazırlıyoruz bu değişen iklime farkına varmadan.
Kilerlerden, yüklüklerden ya da yatak, baza altlarından sadece giysi ve malzemeler değil, kışın o kendine has kokusunu, yine kendine has yaşam tarzını da buyur ediyoruz değişen hayatlarımıza.
Sonbahar yağmurlarıyla akıp gidiyor tüm yazın o ağırlığı.
Sıcaktan bunalmış toprak ve tabiat tüm kasvetini teslim ediyor sonbahara.
İnsanlar kadar, tabiat ve hayvanat da hızlandırıyor hazırlıklarını kışa karşı.
Dört mevsim muhteşem ahengiyle dönmeye, vakti gelen üzerine düşeni yerine getirmeye tüm ciddiyeti ve aşkıyla devam ediyor kısacası.
Peki, ya biz de gerçekleştirebiliyor muyuz iç dünyamıza yönelik hazırlığımızı?
Aşklarımızı şöyle bir tazeleyebiliyor muyuz mesela?
Dostluklarımıza yeni bir ahenk, farklı bir boyut katabiliyor muyuz ya da?
Kimlerle dostluk kurduğumuzu, o dostluklar neticesinde iç dünyamızın yönünü tayin edebiliyor muyuz veyahut?
Garipleri getirip gözümüzün önüne onlarla bir garipleşebiliyor muyuz?
Dünyaya bir kez olsun onların gözüyle, kocaman yürekleriyle bakabilip, dünyamızı olabildiğine küçültüp, gönüllerimizi büyütebiliyor muyuz?
Dünyamızı küçültmeye çalışırken, o küçük dünyamıza ne kadar koca yürekli insanı sığdırabileceğimizin hesabını yapabiliyor muyuz?
Aslına bakıldığında huzurlu bir yaşamın reçetesi de değil midir bu hesap?
Fakat hesap kitapla işi olmaz gönül insanının değil mi?
Kocaman bir yüreği vardır sadece hepsi bu.
Kimi gelir başköşeye kurulur o yürekte, kimi de dışarıdan hayranlıkla seyre durur gönül huzurunu…
Samimiyet ile…
***
Söz Meclisi
Gönüldür işimiz her dem
İnsan özüdür indiğimiz her merdiven