İnsanoğlu gönlüne eğilebildiği, kalbinin sesini duyabildiği, aşkına sadık kalabildiği kadar insan şu yeryüzünde.
Garip kalabilmiş gönüllerde bir yer edinebildiği ve kendinin de bir “hiç” makamında insan olarak yer edindiğinin şuurunu taşıdıkça “var” şu evrende.
Kendinden uzaklaştıkça, kalbini unuttukça, gönlüne karşı duyarsızlaştıkça da uzak insanlığından.
İnsanlığından uzak olduğu gibi, aşkından, gönlünden, vatanından, memleketinden de…
Bir insanın kalbi, o insanın vatanıdır aynı zamanda.
Yani kalbi ilk vatanı.
Sonrasında ana rahmi ikinci vatanı ve doğduğu topraklar daha doğrusu kaderiyle ortak kadere sahip olan topraklar da vatanı kılınmıştır âdemoğluna.
Aşkı da vatanı kılınmıştır aşk şarabını hakkını vererek yudumlayabilenlere sonra.
O aşk şarabından yudumladığı vatanı için akıttığı kanıdır zira.
Gıdası aşktır, aşkın hikmetine varabilmiş âşıkların.
İlacı aşktır aşksızlıktan yolunu, istikametini şaşıranların.
Yani demem o ki; aşklarımızı taze tutalım yüreklerimizde.
Aşkın sarhoşluğundan ayılmayalım ki, garipliğimizi unutmayalım.
Garip kalabilmenin ve de garip dostlarıyla muhabbet içerisinde olabilmenin nimetinden mahrum kalmayalım.
Bizi gerçekten kalbine hapsetmiş, gönlüne mahkûm etmiş bir sevdanın peşinden yolun sonunu düşünmeden, çok ta plana programa kafa yormadan ilerlemekten çekinmeyelim.
Samimiyet ile…
***
Söz Meclisi
Hakiki bir aşk tüm başlangıçların anahtarıdır.