Gitgide yitiriyoruz her şeyimizi.
Geçmişimizi, kültürümüzü, algılarımızı, dünyaya bakışımızı…
En önemlisi de aşkımızı.
Aşkımızı hapsediyoruz türlü türlü kalıplara.
Fikrimizi, kalbimizi ve her şeyimizi hapsettiğimiz gibi…
Anlamını kavrayamadığımız, değerlerini yaşatamadığımız, kıymetlerine varamadığımız birçok şey gibi aşkımızın da ne anlamının, ne de kıymetinin tam olarak farkına varabiliyoruz.
Bir şeyler hep ket vuruyor yüreklerimize, beyinlerimize…
Kısırlaştırılıyoruz günden güne.
İki arada bir derede kalan biz, iki taraftan birini tercih etmek zorunda kalan biz, kendimizin olmayan bakış açılarının tasarladıkları sistemler arasında sıkışıp kalanlar hep biz.
Bedenlerimize dar gelen elbiseleri çeşitli hezeyanlar içerisinde giymeye zorlanan, bedenlerimizin olduğu gibi ruhlarımızın da dar kalıplara sıkıştırıldığı, fikirlerimizin güdükleştirildiği, ufuklarımızın körelttirilip, dünyalarımızın küçükleştirildiği aşktan yoksun talihsizler yine bizler.
Manayı kavrayamıyoruz aşksızlıktan, fikirlerimizi yaşayıp yaşatamıyoruz aşksızlıktan, algılarımızı, bakış açılarımızı öze yönlendiremiyoruz aşksızlıktan.
Her şeyden evvel taptaze aşklarımızı yerleştirmeli kalplerimize, kalplerimizden nüfuz edecektir yitirdiğimiz tüm kazanımlarımız beyinlerimize…
Samimiyet ile…
***
Söz Meclisi
Ruh kalıba dökülüyordu aşk ile
Yine ruh kopuyordu bedenden aşk ile