İsrail’in işgali ile nüfus yapısı değişti; İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal etmesinden bu yana kentteki Yahudi nüfus da önemli bir artış kaydetti. Kudüs’te yaklaşık 850 bin kişi yaşıyor. Nüfusun yüzde 37’sini Araplar, yüzde 61’ini de Yahudiler oluşturuyor. 1967 yılından bu yana İsrail burada en az 10 yerleşim birimi kurdu ve yaklaşık 200 bin civarı Yahudi yerleştirildi. İsrail’in işgali ile nüfus yapısı değişti; İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal etmesinden bu yana kentteki Yahudi nüfus da önemli bir artış kaydetti. Kudüs’te yaklaşık 850 bin kişi yaşıyor. Nüfusun yüzde 37’sini Araplar, yüzde 61’ini de Yahudiler oluşturuyor. 1967 yılından bu yana İsrail burada en az 10 yerleşim birimi kurdu ve yaklaşık 200 bin civarı Yahudi yerleştirildi.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BGMK), 1980’de kabul ettiği 478 sayılı kararla, İsrail’in ilhak ve başkent ilanını geçersiz saydı. BMGK kararı çerçevesinde, ABD dahil uluslararası toplum Doğu Kudüs’ün işgal altında olduğunu kabul ediyor. 1993 yılında imzalanan Oslo Barış Anlaşmaları’nda Kudüs’ün nihai statüsünün barış görüşmelerinin ileri aşamalarında ele alınması öngörüldü. İsrail yönetimini tanıyan tüm ülkelerin büyükelçilikleri Tel Aviv’de bulunuyor. Hiçbir ülke, Kudüs’ü ya da doğu ve batı bölümlerini başkent olarak kabul etmiyor.
ABD, 6 Aralık Çarşamba günü Trump’ın hamlesiyle Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan ilk ülke oldu. Her davranışı ile tepki toplayan, pekte sempatik bulunmayan, kendi tabanı arasında bile tartışma konusu olan ve hızla oy kaybettiği söylenen ABD başkanının bu çıkışı mevcut şartlara ve akla pek yatkın gelmemektedir. Ve bu hamle Uluslararası toplumların da tepkisini çekmiştir.
Trump yönetimindeki ABD bölgeyi bile bile kaosa sürüklemeyi, İsrail – Arap ilişkilerini daha da çözümsüz hale getirmeyi göze almıştır. Hatta tüm Müslümanlar ile Yahudiler arasındaki mesafeyi ve düşmanlığı artırmaktadır.
Elbette ki Trump’ın üst aklı olan Yahudi Lobisinin bu çıkışı tesadüf olamaz. Muhtemel ki Ortadoğu’nun mevcut karmaşık hali ve iyice karışması ABD’nin çıkarlarını pekiştirecektir. Ancak ne kadar güçlü olursa olsun başka bir kıtada ki devletin ve onun çılgın başkanının Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmeye hakkı yoktur ve haddi değildir.
Kuruluşu bile meşru olmayan işgalci İsrail’in Kudüs’ü Yahudileştirmeye yönelik çalışmaları işgalden bu yana devam etmektedir. İsrail, Arap Müslümanları şehirden çıkarmak için planlar kuruyor. Siyasi ve Demografik yapıyı değiştirmeye çalışıyor. Yani burada yıllardır kanayan yara hiç kapanmadı. Farklı gelişmelere bağlı olarak iki grup arasında her daim bir çatışma yaşanmaktadır.
Huzurun olduğu gün yok. Kudüs hep kan ağlıyor. Kudüs Şehri Adaletin ve Hukukun var olduğu bir ortamı aramaktadır ve bu ortama kavuşmak için gelecek günü özlemle beklemektedir.
Dağılmış ve parça parça olmuş Arap ve İslam dünyası İnşallah birlik olmayı başarır. Modern Sömürge düzeninde yaşamaya devam edip birbirlerini görmezden gelmeyi bırakırlar. Ayrıca en önemlisi; Müslüman ülkelerin protestoları sadece Cuma namazı çıkışlarında ve büyükelçiliklerin önlerinde nutuk atarak değil sonuç getirecek şekilde, devletler bazında ve yaptırımı olan politikalar olmalıdır.
TBMM’DEN ORTAK KUDÜS BİLDİRİSİ
TBMM Genel Kurulu’nda, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma planına karşı siyasi parti gruplarının hazırladığı ortak bildiri okunarak, “TBMM’nin bu maceracı girişimi kesin ve tartışmasız bir şekilde reddetme iradesi” dünya kamuoyuna ilan edildi.
TBMM Başkanvekili Ahmet Aydın, Meclis’te grubu bulunan AK Parti, CHP, HDP ve MHP’nin, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma planına karşı hazırladığı ortak bildiride, Kudüs’ün statüsünün değiştirilemeyeceği, BM kararlarının ihlal edilemeyeceği belirtildi.
“Kudüs üç semavi din içinde hakkaniyet temelli özgürlüğü ve barışı arayan Ortadoğu’nun yüreğidir. Kudüs ilk kıblemiz, Harem-i Şerif ile birlikte üç semavi dinin kutsal mekanlarıyla tarihi, kültürel, dini kimliği kazanmış olan ve bu niteliği ile dünya eserlerinin göz bebeği bir şehirdir. Kudüs’ün bu özel statüsüne sahip çıkmak, korumak, tüm renkliliği ile barış içinde bir dünyayı gerçek kılmak bakımından hayati derecede önemlidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kudüs merkezli olmak üzere Ortadoğu coğrafyasında bir dizi insani, ahlaki, siyasi dram yaşanmıştır. Filistin sorunu dediğimiz ve gerçekte bir insanlık sorunu olan konu bu yaşananların bir ürünüdür ve halen tüm barış çabalarıyla birlikte bunları tahrip eden saldırgan politikalar nedeniyle insanlığın gündemindedir.”