İnsanın ilk vatanı topraktır hiç şüphesiz.
Son vatanı yine o toprak olduğu gibi.
Her insanın toprakla bir bağıntısı, o topraktan alıp da, yine o toprağa emanet ettikleri, hülasa toprakla arasında duygusal çerçevede bir kader ortaklığı bulunur.
Çünkü insanoğlunun yaratılış hikmetinin ana maddelerinden birini oluşturur toprak.
Zira Yüce Yaratan, insanoğlunun kod yazılımını toprak üzere halk etmiştir.
Şeytanın ateşten, meleklerin ise nurdandır bu ilahi yazılımları.
Bunun yanında insanoğlunun hangi topraktan, hangi topraklar üzere halk edildiği de, en az bu ilahi kod yazılımının gerçekleşmesi kadar manidardır.
Şöyle ki; yaratılan her insan şüphesiz çok değerlidir, kıymetlidir, eşsizdir, biriciktir, özeldir.
Ve insana bahşedilen akıl, insana sunulan idrak, kalbine yerleştirilen hissiyat ve duygular kendisinin bu âlemdeki en değerli olduğu gerçeğini insanın kendisine ispatlar niteliktedir.
Bununla birlikte hangi topraklarda halk olmuşsa yeryüzünde, bunun da manasını idrak edebilme yeteneği fazlasıyla bahşedilmiştir insanoğluna.
Peki, neden bu kadar öneme haizdir insanın doğduğu, ilk adımlarını attığı topraklar?
Bu sorunun cevabını şöyle bir derinlemesine düşünüp, bir kanıya vardık mı hiç bugüne kadar?
Neden Avrupa’da, Amerika’da, Afrika’da ya da Uzak Doğu’da değil de, bu topraklarda?
Adına “ Anadolu” denilen, tarihin, aşkın, muhabbetin ve Hakkın bin bir güçlük ve zorluklara rağmen galip geldiği, dünya tarihinin can damarını oluşturan, “ kitabın tam ortası”, âlemin kalbi bu topraklarda.
İşte bu can alıcı sorunun cevabını tam anlamıyla çözebildiğimizde anlayacağız kaderimizin bu topraklar üzerindeki inadını.
Ve işte o vakit, âlemde parlayan bir güneş misali yüzümüze gülüp parlayacaktır kaderimiz de.
Samimiyet ile…
***
Söz Meclisi
Kaderin bizi sürükleyip getirdiği bu topraklar, âlemin can damarı, hakikatin gizlediği son perdenin yırtıldığı yerdir.