Son birkaç yıldır ülkemizde siyasi kutuplaşma o derece arttı ki; 1980 askeri darbesinin arifesindeki hava, tekrar solunmaya başlandı neredeyse.
Karşı görüşten olana tahammülsüzlük, kendinden olmayanı hainlikle, vatana ihanetle suçlamak, kendi çıkarları uğruna yıllarca kol kola olduğu, omuz omuza mücadele verdiği taraflarla kanlı bıçaklı olmak, karşıt fikirli kişi ve kurumlara karşı gözü dönmüşçesine saldırmak, bugün o kadar alışılmış bir durum halini aldı ki.
Devletin gizli kalması gereken birtakım belge ve verilerinin, rakip ülkelere sızdırılması, yurtiçinde devlet yönetimiyle ilgili bazı anlaşmazlık ve eksikliklerin, “ okyanus ötesine” ve Avrupa devletlerine açık açık, alenen servis edilmesi, devlet büyüklerinin yatak odalarına kadar girilip tüm özel hayatlarının, mahremiyetlerinin ortaya saçılması, siyasileri seçim yoluyla meşru yollardan değil de, bunun tam tersine gayrimeşru yollarla, tabiri caizse “bel altı vurmalarla” diğer parti ve gruplara da sızarak adeta bir köstebek gibi içlerini oymaya çalışarak ve gruplar arasında fitne-fesat yayarak başarılı olunacağını, mevcut siyasal düzeni değiştirebileceklerine inanan sözüm ona “ masum” haincikler var ki…
Öyle ya, onlar kendilerini “ masum” olarak görebiliyorlarsa, bizim de hain değil “ haincikler” olarak görmemiz gerekmez mi bu gibileri?
Sonra, insanlar arasında bir hafiye gibi çalışan, toplumun tabanına hitap ederek önce kendisine, sonrasında en tepedeki isme, okyanus ötesindeki aciz efendilerine adeta “ kulluk” etmeye zorlayan esnaf ayakları var ki, toplum içerisinde bu denli hızlı yayılabilmelerinin müsebbibi bu insanlar.
Topluma kendilerini çok şirin, çok masum, ak-pak gösteren, tepede olup bitenlerden bihaber olmalarına uygun zemin hazırlayarak, görünenlere aldanmalarını sağlayıp kendilerine taraftar çekmeye uğraşanlar da bu insanlar.
Çeşitli yazılı ve görsel medya organları vasıtasıyla, insanların bilinçaltına işleyip, insanları olmasını istedikleri kıvama getirmeye çalışanlar da bunlar.
Hatırlarsanız bir süre önce televizyon kanallarının birinde yayınlanan bir dizi filmde Hz. Peygamber’e en büyük saygısızlıkta, en büyük hakaretlerde bulunanlar da bunlar değil miydi?
Dini motiflerin, dini değerlerin, ilahi vicdanların ardına sığınıp ta, yıllarca bu milletin duygularını, hassasiyetlerini, bunlarla birlikte maddi kazançlarını da sömüren, kısacası tam bir “ misyonerlik” faaliyeti sergileyenler de bunlar değil mi?
Yerli ve milli olan tüm değerlerden fersah fersah kaçıp ta kendilerini Amerika ve Avrupa’nın kucağına atıp, gerekli talimatları aldıktan sonra mazlum coğrafyalarda, garip kalan topraklarda, bu zehirli talimatları ağızlarından saçanlar da bunlar değil mi?
Bu konunun üzerinde daha çok duracağız gibi.
Samimiyet ile…
***
Söz Meclisi
Bugün mazlumu hakir görüp, ahını almaktan imtina etmeyenler, yarın o mazlumun bir iç çekmesiyle dahi yok olup gitmeye mahkûmdurlar.